Yazar Orhan Pamuk’un “Lise edebiyat derslerinin yazarlığıma katkısı sıfır” sözleriyle başlayan tartışma sürüyor. Okuduğu Robert Kolej’in 40 yıllık edebiyat öğretmeni Mehmet Uysal, “Elbette hocalarından bir şeyler öğrendi. Ancak bekledikleri ya da istedikleri değildi ya da yeniliklere açık bulmadı onları. O yüzden söylemiştir” dedi.
Ortaokul ve liseyi Türkiye’nin en iyi eğitim kurumlarından Robert Kolej’de okuyan Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un “Bir ezberdir gidiyor. Altı yıl lisede edebiyat okudum. Diyelim dünya çapında bir yazarıyım Türkiye’nin. Okulda öğrendiklerim neye yaradı? Sıfır, sıfır…” dediği video kaydı, edebiyat eğitiminin yeterliliğiyle ilgili tartışmaları alevlendirdi.
Senarist Levent Kazak Twitter hesabında Pamuk’un videosunu paylaşarak “Parasız yatılı ve devlet okullarında okudum. Ortaokulda hocamız sayesinde şiirler okuduk/yazdık, lisede hocamız Tülin Aybars edebiyata nasıl yaklaşabileceğimizi, gündelik hayatla sanat arasındaki ilişkinin nasıl kurulabileceğini gösterdi bize. Minnettarım” yorumunu yaptı.
Hürriyet gazetesinden Erkan Aktuğ ve Abdullah Şanlı‘nın haberine göre pek çok Twitter kullanıcısı Kazak’ın yorumuna destek verirken bazıları da Pamuk’un eğitim sisteminin yetersizliğinden bahsettiğini vurgulayıp lisedeki edebiyat derslerinin içeriğini eleştirdi. Eğitimciler ve ünlü yazarlar ise Hürriyet’e şunları söyledi:
‘Ben çok şanslıydım’
Selim İleri: Galatasaray’da başladığım lise eğitimini Atatürk Erkek Lisesi’nde bitirdim. Yazar olmamda lise iki ve son sınıftaki Türk Dili ve Edebiyatı derslerinin büyük tesiri oldu. Okuduğum ders kitabı sayesinde hem Halit Ziya Uşaklıgil gibi 19. yüzyıl sonu edebiyatçılarını hem de Sait Faik, Oktay Akbal gibi o zamana göre günümüz edebiyatçılarını tanıdım. Şanslıydım çünkü edebiyat öğretmenlerimden biri Rauf Mutluay, diğeri Bakiye Ramazanoğlu’ydu, ikisinin de büyük katkısı oldu. Hayatımda en sevdiğim hikâyelerden olan Necati Cumalı’nın ‘Yalnız Kadın’ hikâyesini o ders kitabı sayesinde tanıdım.
‘Müfredatı aşmak gerek’
Doğan Hızlan: Ben ortaokuldan başlayacağım. Türkçe hocamız Baha Kahyaoğlu bize edebiyatın muhalif yanını da tanıttı. Bize Mithat Cemal Kuntay’ın kitaplarını, günlük gazete yazılarını okuturdu. Cemal Gültekin, cumhuriyet kültür devrimini, onların yazarlarını okuttu. İstanbul’un Fethi’nin yıldönümünde seçkin bir kitaplık yaptırdı. Beni etkileyenler lise öğretmenlerim dışındaydı.
Mehmet Kaplan’ın akşam kurslarına, Tanpınar’ın derslerine katıldım. Hiç kuşkusuz Behçet Necatigil’le tanıştıktan sonra ondan ayrılmadım. Lisede müfredata göre eğitim yapılır, onu özel okumalarla siz aşacaksınız. İyi lise edebiyat kitapları da vardı; örnek Cevdet Kudret’in müstear isimle (A. Nisari) yazdığı lise edebiyat kitapları…
‘Bana onlar sevdirdi’
Ahmet Ümit: Ben şanslı bir öğrenciydim, edebiyat tutkunu öğretmenlerim vardı. Okumayı ve yazmayı sevmeme ön ayak oldular. Ne yazık ki onlardan Mehmet Savaş İslam’ı faşistlerin silahlı saldırısında kaybettik. Üzerimde büyük emeği vardır. Sevgiyle, saygıyla anıyorum.
‘Yazarlığıma etkisi yok’
Yavuz Ekinci: Ben Endüstri Meslek Lisesi’nde okudum. Derslerimizin çoğu meslek dersleriydi. Edebiyat derslerininse yazarlığıma bir etkisi olduğunu sanmıyorum. Edebiyat derslerine özel bir düşkünlüğüm yoktu o zaman.
‘Sende yazar kumaşı var’
Canan Tan: Benim şu andaki konuma gelişimde, Ankara Kız Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenim Ahmet Tulu’nun payı büyüktür. Lise birinci sınıftayken bir ev ödevi vermişti hocamız: Evinizden bir kesit! İster anne, baba, kardeş, ister yaşanan ortam. Ben de ikiz kardeşimi yazmıştım. Hocamız elinde kâğıt tomarıyla sınıfa girdiğinde, doğrudan bana hitap ederek “Anlat bakalım Canan!” dedi. “Anlat ki, ikiz kardeşini biz de tanıyalım.” Başımı öne eğdim. “Benim kardeşim yok hocam. Tek çocuğum ben!” dedim. “İşte bu!” diye güldü hocam. “Hem hayal gücün var, hem de yazım dilin yeterince güçlü. Sözün özü, sende yazar kumaşı var!” O ilk adım, meslek hanemde eczacılık yazsa da, şu anki konumuma taşıdı beni. Ancak eczacılık kariyerim olmasa yazamayacağım iki romanım var: Yeşilay Derneği’nden ödül aldığım ‘Eroinle Dans’ ve organ naklini işleyen ‘En Son Yürekler Ölür’.
‘Hiç katkısı olmadı’
İnci Aral: Ben Öğretmen Okulu’nda okudum. Lisedeki edebiyat, çok ağır eski bir edebiyattı. Bana bir katkısı olmadı. Ama 12-13 yaşlarımdayken, o zaman lisede olan ağabeyimin bütün edebiyat kitaplarını kendim okumuştum. Sait Faik, Victor Hugo, dönemin şairlerinin tümünü bitirmiştim. Fakat daha sonra lisedeki edebiyat öğretmenlerimin bana bir katkısı olmadı. Divan Edebiyatı gösteriliyordu. O dönem için çok ağır geliyordu. Ama arada bazı ilgi çekici yazarlar da vardı. Öğretmenlerin tutumu da etkiliydi belki. Günümüzde de ‘100 Temel Eser’ diye bir şey çıkardılar, onların da bir faydası olduğunu düşünmüyorum.
‘Ben sana yetemiyorum’
Buket Uzuner: Lisede ben fen okudum. Bu yüzden haftalık edebiyat ders saatimiz edebiyatçılara (sözelci) göre çok daha azdı. Fakat ben okumaya meraklı bir çocuktum, edebiyat öğretmenimden kitap listeleri alır, iyi bir edebiyat okuru olan annemin de katkısıyla dersleri ihmal edecek kadar çok kitap okurdum. Hatta lise sondayken, edebiyat öğretmenim beni öğretmenler odasına çağırıp, “Bana sınıfta soru sorma Buket, ben sana yetemiyorum!” demişti. O anı hiç unutamam; kendimi yapayalnız, berbat hissetmiştim. Bu nedenle lise edebiyat müfredatının bana da yetmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.
‘İngilizceci sayesinde’
Müge İplikçi: Lisede aldığım edebiyat derslerinin, o hantal müfredatı takip ettiği müddetçe yararlı olması mümkün değildi! Ki öyle de oldu. Buna karşın yazar olmamı, ilk etapta borçlu olduğum günler yine lise günlerini işaret eder. Kadıköy Anadolu Lisesi İngilizce zümresinin cesur hocalarının o dönem seçtikleri kitaplar sayesinde edebiyatın ne olduğunu keşfetme şansını yakalamış biriyim. John Steinbeck, Ernest Hemingway, J. D. Salinger, Truman Capote, Edward Albee, Thornton Wilder gibi yazarları 15-16 yaşında okumak, yorumlamak ve yazdıkları üzerine düşünmek müthiş bir deneyimdi. Yazar olma fikrimi de yine bir İngilizce hocama, sevgili Pesen Şentürker’e borçluyum.
Robert Kolej’in 40 yıllık edebiyat öğretmeninden yanıt var
Mehmet Uysal (Robert Kolej’in edebiyat öğretmeni): 1981’den bu yana Robert Koleji’nde edebiyat öğretmeniyim. Orhan Pamuk bizim 1973 mezunumuz. Bir dönem okulumuza bir sempozyuma da gelmişti. Buna benzer bir ifade yine kullanmıştı. Onun öğrencisi olduğu hocaların bir kısmını da ben mesleğimin ilk yıllarında tanıma imkânı buldum.
Hepsi çok kıymetli edebiyat öğretmenleri aslında. Ancak bahsettiği yıllar 70’li yıllar. O zamanki edebiyat eğitimiyle bugün arasında büyük fark var. Biz öğrencilerimizle bugünden başlayıp geriye doğru gidiyoruz. Mesela 11. sınıflarda seneye başlarken batılılaşma süreci konuşuyoruz. Bu bağlamda Orhan Pamuk’un ‘Sessiz Ev’ romanını okuyoruz mesela.
Onlara birtakım yazılar yazdırıyoruz. Çocuklarla bunları tartışıyoruz. Tahminime göre Orhan Pamuk’un bu ifadeleri kullanmasının sebebi o dönemin sistemine bir serzeniş olabilir. Modern edebiyat, çağdaş edebiyat diyebileceğimiz türleri inceleme imkânı biz de bulamadık. Orhan Pamuk roman anlayışında köklü değişiklik yapmış yazarlardan biri. Bu iddialı bir cümle. Bunu böyle kullanmasının sebebi de bu konunun tartışılmasını istemesi bence. 80’li yıllarda Orhan Pamuk romanları peş peşe çıktığında çok eleştirildi.
Diliyle ilgili, Türkçeyi kullanmasıyla ilgili, kurgularıyla ilgili hatta post modern anlayışından dolayı başka metinlerden yararlanmasıyla ilgili… Bunlar bizim alışık olduğumuz yöntemler değildi. O yüzden hepimiz Orhan Pamuk’u yadırgadık. O nedenle böyle bir şey söylemesini irkilmemiz için olumlu bir şey olarak düşünüyorum ben. Elbette bir şey öğrenmemiş olması mümkün değil. Yoksa başka türlü böyle bir yazarın çıkması mümkün değil. Elbette hocalarından bir şeyler öğrendi. Ancak bekledikleri ya da istedikleri değildi ya da yeniliklere açık bulmadı onları. O yüzden söylemiştir diye tahmin ediyorum.