Arzudan ve kaygıdan öfkeye

Arzudan ve kaygıdan öfkeye
Abone Ol

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Advert
author

SELÇUK CANDANSAYAR

[email protected]

2021.03.29 06:36

Dünyada da öyle ama Türkiye ve RTE-AKP örneğinden konuşalım. RTE’nin inşa ettiği söylemin ana hatlarından biri arzu politikasıydı. “Şimdi”nin belirsizliğinde kendini çaresiz, bir başına ve güçsüz hissedene bir hayal vaat ediyordu: Düşmanlar ve yerli işbirlikçilerince elinden alınan geçmiş cennetine gelecekte ulaşabilirsin!

Geçmiş, kaybedilmiş bir cennetti ve gelecekte o cennete yeniden ulaşmak mümkündü. Sende olmayanı istemiyordun, zaten geçmişte senin olanı, zaten hakkın olanı yeniden alacaktın. Bu duygu siyaseti tam da dinin vaaz ettiğiyle bire bir örtüştüğünden de, alıcısını büyülemesi kaçınılmazdı. Din, cennetten kovulmayı, kovulanın işlediği suça bağlar ve bu dünyayı bir tür kefaret ödeme yeri olarak görür. Çekilen mihnet işlenen suçun bedelidir. RTE’nin vaazı ise cennetin yitirilmesinin suçunu başkasına yüklüyordu. Sen aslında suçsuzdun, “onlar” yüzünden cenneti kaybettin ve ancak onlardan “arınırsan”, cennetine kavuşabilirsin! Onlar, Kemalistlerdi!

Liberallerin de yardımıyla Kemalist parantezinin içi tıka basa dolduruldu. Komünistler, solcular, CHP’liler, seçkinler, laikler, batı özentileri, eğitimliler, çağdaşlar, kadın erkek eşitliği isteyenler, LGBT+ bireyler, monşerler, yalıda oturanlar etiketleriyle damgalananlar bir ve aynı hale getirildiler. Kutuplaştırma denilerek bu süreç biraz yanlış tanımlandı. Düşmanlaştırmaydı aslında.

Düşmanlaştırma süreci yapısı gereği arınmayı şart koşar. Zaten benim olanı almamı engelleyenlerden kurtulursam, başka hiç bir şey yapmama gerek olmadan cennetime tekrar kavuşabilirim!

ARZUYU YARINA ÖTELİYOR

Böylece bugün işsizlik, yoksulluk kıskacında sıkışıp kalmış yığınlar, hissettikleri çaresizlik, yetersizlik duygusu altında ezilirken, gelecekteki cennete ulaşma arzusuna kapılıyor ve RTE’ye devrettikleri “güç”le bekliyorlardı. RTE de durmadan geleceği gösteriyordu. Yapıyoruz, ediyoruz, hedef 2023, vizyon 2071 diye tarih vererek arzuyu yarına öteliyordu.

Geleceğin en önemli özelliği gelmesi… Saçma ya da çok basit gibi görünen bu cümle, gelecek fikriyle büyülenmiş bir kitlenin geleceği somut olarak beklediğini imler. Gelecek sürekli ileriyi işaret eden değil, gelmesi gereken bir hedef olarak kabul edilir.

Din, cennet vaadini ölümden sonraya taşıyarak yanlışlanamaz bir vaatte bulunur. Ölüp de öyle bir şey yokmuş diye yaşayanlara haber gönderecek kimse yoktur. Dinsel cennet vaadini yeryüzüne uyarlayan politikacı, dinin aksine, vaadini yaşarken gerçekleştirmelidir. Demem o ki neoliberal neomuhafazakar arzu siyasetinin açmazı, işaret ettiği geleceği uzun süre öteleyememesidir. Arzu, hedefine ulaşmak ister ve sonsuza kadar bekleyemez.

Hedefine ulaşmayan, gerçekleşmeyen arzu, yıkıcıdır. Cennete duyulan arzu tıkandığında ölümcül bir yıkıcılık fırtınasına yol açabilir. Yıkıcılığın üç hedefi olur. İlki arzuyu kışkırtana, ikincileyin arzuyu engellediği düşünülene ve son olarak da arzunun kaynağına, yani arzulayanın kendisine.

Son dönemde görünürleşen şiddete ve şiddet kışkırtıcılığına bu gözle baktığımızda içinde bulunduğumuz halin tehlikesini daha net görebiliriz. Arzuyu kışkırtan, kendisine yönelme riski taşıyan yıkıcılığı “can havliyle ya da soğukkanlılıkla” yıllardır gösterdiği hedeflere yöneltiyor. Size vaat ettiğimi vermemi engelleyenler var, onlar yüzünden yapamıyorum, demeye başladı. Selahattin Demirtaş (Kürtler), Osman Kavala (dış güçler) üzerinden yürütülen “hedef şaşırtma” stratejisi, LGBT+ bireylere ve İstanbul Sözleşmesi üzerinden kadınlara yöneltilerek sürdürülüyor.

ÖFKE DÜNYAYI DEĞİŞTİRİR

Elinde kalan son koz, kendisine yönelmek üzere olan öfkenin boşalmasını sağlayacak hedefleri yığınların önüne atmak.

Bu süreçle ilişkili ama ondan bağımsız oluşmaya başlayan bir öfke daha var ama. Covid 19’ un yarattığı korku ve kaygıdan türeyen öfke. Öğretmenler üzerinden somutlayalım ama sağlık çalışanları ve işçiler için de geçerli. Öğretmenlerin hemen tümü aşılanmadan ve gerekli önlemler alınmadan yüz yüze eğitim için okullara gitmek zorunda bırakılıyorlar. Hastalığa yakalanmaktan, ölmekten, yakınlarına bulaştırmaktan çok korkuyorlar ama göreve talimatına da karşı çıkamıyorlar. İnsan korktuğunda da çok öfkelenir. Bu öfkenin ise yöneleceği tek hedef var. Onları hastalık riskinin içine zorla gönderenler.

Kışkırtılmış arzusu gerçekleşmeyenle, bile isteye zorla ölüme gönderilenin öfkesini kardeşleştirecek bir siyasete ihtiyaç var. Yeterince iyi bir öfke dünyayı değiştirebilir.

Neden BirGün?

Bağımsız bir gazete olarak amacımız, insanlara hakikati ulaştırarak ülkede gerçek bir demokrasi ve özgürlük ortamının yeşermesine katkı sunmak. Bu nedenle abonelikten elde ettiğimiz geliri, daha iyi bir gazeteciliği hayata geçirmek, okurlarımızın daha nitelikli ve güvenilir bir zemin üzerinden bilgiyle buluşmasını sağlamak için kullanıyoruz. Çünkü banka hesabını şişirmek zorunda olduğumuz bir patronumuz yok; iyi ki de yok.

Bundan sonra da yolumuza aynı sorumluluk bilinciyle devam edeceğiz.

Bu yolculukta bize katılmak ve bir gün habersiz kalmamak için
Bugün BirGün’e Abone Ol.

BirGün; seninle güçlü, seninle özgür!

BirGün’e Destek Ol

Bu Yazıya Tepki Ver
Giriş Yap

Habere Doğru ayrıcalıklarındandan yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!